
Bir rüya sanıyordum içinde bulunduğum tarifsiz durumdan ötürü. Belki de hayatımda hiç öyle hissetmemiştim adına rüya deyiverdim. Hani şu tatlı olanlarından, hani sevdiklerimize yatmadan önce dilediğimiz cinsten. Ama insanız ya, unutabiliyoruz. Neyi mi? UYANMAK... bir kabus görünce uyanmak isteriz de uyanamayiz ya. aynısı çok tatlı bir ruyada iken olmuyor be... Uçsuz bucaksız rüya aleminde yarattığım el değmemiş mutluluğa bir tecavüz gibi travmatik bir darbe iniyor uyandığımda.. Öyle acı veriyor ki... Anlatmak çok zor. Elinden şekeri alınmış ufak bir çocuk gibi oturuyorum yatağın köşesine. Durduramadığım ya da durdurmak istemediğim göz yaşları akıveriyor yanaklardan aşağı.. Temizlenmediği için tozlu duran yerlere... Sonra kafamı kaldırıyorum yukarıya, dua ediyorum. Bana bu işkenceyi neden çektirdiği için tanrıya.. Sonra bir ses duyuyorum sanki. Uzaktan, derinlerden gelen, hafif kolonya çiçeği kokusu, biraz çimen... Sonra kabullenmem gerekiyor, hissediyorum, istemiyorum ama karşı koyamıyorum, uyanıyorum... Olmuyor işte, diyemiyorum, susuyorum...